22 Haziran 2009 Pazartesi

kahve

blogun adını ortakaave koyunca , kahve ile ilgili bikaç lüzumsuz bilgi vermek farz oldu.

efendim, kahvenin ana vatanı eskiden etiyopya derken bi anda alakasız bi isim olan 'habeşistan' demeye başladığımız, bu haliyle hiç de kulağa hoş gelmeyen şirin ülke imiş...
kahvenin nasıl keşfedildiği ile ilgili birbirinden uyduruk rivayetleri wiki'den okuyabilirsiniz.

tabii, hadisenin beni ilgilendiren boyutu, en sevdiğim olan türk kahvesi daha ziyade..

...eski zamanlarda birisi kahvehaneye gidip de kahve söyledikten sonra kahvenin yanında gelen suyu kahveden önce içmezse adap bilmediği için ayıplanırmış dedemin anlattığına göre.. aslında bi çoğumuz (bu hikayeyi dinleyene kadar ben de) suyun kahveden sonra içildiğini zannetsek de , suyun asıl amacı kahveden önce ağızda yabancı bir tad kalmasını önlemek, dolayısı ile kahveden maksimum tadın alınmasını sağlamakmış...

herkesin kahvesi kendine mi güzel bilmiyorum ama benim için türk kahvesi bi yana, diğerleri bi yana. köpüklü olcak ama. bi de orta olacak. bazen de çeşme'nin damlasakızlı kahvesinden olacak.bi de arada bir rakıdan sonra nane likörü ile beraber sahne alıp rakının hazzını bi anda ikiye katlayacak ki....

geçenlerde yabancı bi forum sitesinde türkiyenin AB üyeliği tartışılıyodu. doğu avrupalı bi kadın türkiyenin üyeliğine olumlu baktığını yazmış, türk kahvesine bayılıyorum diye de eklemiş. üzerine canımız komşumuz yunanlı bi kardeşimiz tutmuş o türk kahvesi değil greek coffeedir demiş. daha da komiği ardından güney kıbrıslı birisi çıkmış, o da hayır efendim o kıbrıs kahvesidir demiş.
orijinini araştırmadım, işkembeden konuşmayı da sevmem ; ama benim için türk kahvesi benim kahvem. seviyorum. özledim de.

Ben de bişeyler yazmak istiyorum

yalnız kaldığım zaman, en iyi arkadaşım kendimle uzun uzun sohbet ediyorum. kafa dengi de bi arkadaş olduğundan olsa gerek, çok kaliteli sohbetler çıkıyor ortaya. hayatının hatırı sayılır bi kısmını otel odalarında geçirmek zorunda olan 'iş durumundan yalnız' birisi için hayli yüksek sayıda olan bu şizofrenik sohbetleri dünyanın geri kalanıyla paylaşmaya karar verdim. nitelik olarak ilgi çeker mi, okuyan birisi olur mu bilmiyorum ; çünkü henüz bu blog için bir tema bile belirlemiş değilim. aslında dürüst olmak gerekirse çok umursamıyorum da...

öyle gelişine yazıcam yani, içimde kalmasın diye... bazen gezdiğim yerleri anlatıcam, bazen yediğim yemekleri, gündemdeki hadiseleri yorumluycam kendimce, fener-gassaray maçı olursa spor yorumcusu da olabilirim, film eleştirmeni de olabilirim hatta- o televizyona çıkan kel adamdan ne eksiğim var ki?

normal şartlar altında türkçe konusunda trt spikerleri kadar saplantılıyım. aslına bakarsanız dahi anlamındaki '-de' eklerini bitişik yazan kız arkadaşımı refleks olarak düzeltme huyum hayatımı değiştirebilir. amma velakin , ortam ziyadesiyle dijital olduğundan bu blogta günlük konuşma dilini kullanmakta bi sakınca görmüyorum.

ısınmak adına birkaç gezi yazısı ile giriş yapıcam sanırım.

ortakaave malmö'den bildirdi.

deneme

deniyorum öyleyse varım